Asuman Öge
İlk geldiğim andan beri kendim olabildiğim, doğal, samimi bir okul ortamı ile karşılaştım. Hiyerarşinin olmadığı ,çalışmaların imece usulü ile yapıldığı bir okul. Birbirimize sadece adımız ile hitap etmek beni daha çok ‘ben ‘hissettirdi. Bu okulu bir ağaç olarak düşünecek olursam sağlam kökleri olan ve ortak noktada hareket ederek gökyüzüne uzanan dalları olduğunu söyleyebilirim. Her düşünceye değer verip birbirini dinleyen, kendine has renkleri olan dallar. Yani ben, sen, o, biz …
Ceren Özkarataş
Doğada vakit geçirmeyi, sesleri, renkleri kokuları keşfetmeyi çok severim. Birlikte şarkılar söylemek, müzik yapmak, masallar anlatmak ve onları canlandırmak bana çok keyif verir. Bazen doğanın sunduklarından resimler, heykeller yapmak bazı zamanlar ise durup gördüklerimiz üzerine konuşmak, dikkatimizi çeken bir böceğin, oradan geçmiş bir domuzun ayak izlerine bakmak, başka başka canlıların hikayelerini düşünüp hayaller kurmaktan mutluluk duyarım. Her bir çocukta kendi çocukluğumu görmek, bir yetişkin olarak onların tuttuğu aynada kendime bakabilmek bu alanda çalışma arzumun temel motivasyonlarından. Kimi zaman zorlansam da durmaksızın yeni şeyler keşfetme ve öğrenme alanına çekilmek ve bu kazanımları çocuklarla paylaşmak çok tazeleyici. Ne mutlu ki bu yol bana yaşadığımı hissettiriyor. Çocukların gözlerindeki ufacık bir parıltı görmek, sevgiyle boynuma dolanan kollar ise en büyük hediyem.
Çiğdem Özdemir Işık
Çocukluğum ve gençliğim köyde geçti; burada kendimi köyde gibi hissediyorum. Köydeki gibi organik ürünler, köy gibi yeşil, bir de herkes köydeki gibi çalışıyor, birbirine yardım ediyor. Bakıyorum, okulu kuran insanlar sırtında gübre taşıyor. Okul, aile ortamı gibi. Burada patronluk ilişkisi yok. O yüzden kendimi güvende hissediyorum. Okuldaki erik ağacını çok seviyorum. Papağanların gelip erik yemelerini izlemeyi seviyorum. Çocuklarla bağ kurabildiğim bir okul. Daha önce de okullarda çalıştım ve kötü şeylere tanık oldum, burada çocuk öğretmen ilişkisi çok başka. Bu okulda çocukluğumu da biraz yaşabiliyorum. Öyle zamanlarda kalbim hızlanıyor. Çocuklarla güzel bağlar kurabiliyorum, başka okullarda buna izin verilmiyordu. Yine toplantılara davet edilmezdim, sadece yönetici odasına çağırır, yapacağım işleri söylerdi. Burada okuldaki herkesle toplantılara katılıp kendimi ifade edebiliyorum. Özellikle bazı çocukları dinlemeyi çok seviyorum. Çalışırken çocukluğumu hatırlayabildiğim için mutluyum.
Dilek Özekes
Eskiden buralar hep dutluktu. Yine dutluk. Bu okulda yüzlerce çocuğa dokundum, aileleri ile binlerce görüşme yaptım. Ama burası hala dutluk. Bu okulda bildiklerimle değerli hissederken, diğer yandan bildiklerimi unutmayı öğrendim. Kendimi dönüştürürken, aynı sırada okulu da dönüştürebildiğimi gördüm. Üstelik dutlar hep lezzetli, dutların gölgesi ise beni ferahlatıyor. Doğrusu, evet, okuldaki çocukları, arkadaşlarımı, aileleri çok seviyorum. Ama bizimle yaşamaya başlayan ilk kedi olan Güllü’ye ayrıca tutkunum.
Eda Pınar
Okulun duygusu olur mu? Oluyor işte… Kedilerin dokunuşuyla, gün gidiklerinin uğurlamalarıyla, kilimlerinin desenleriyle, çocukların gözyaşlarındaki tuzun tadı ile okulun duygusu pek oluyor. Ağacın halini sorduğunda, suyun hafızasını yokladığında, parkelerin rengini dinlediğinde anlıyorsun, burda duygular şelale…
Çocukluğun hayalini aklının iklimine katanlar iyi bilir, okuldayken yalnızca okullanmıyorsun. Kendi arkaik dünyanda çokça daralıyor, sıkışıyor, buharlaşıyor ve gevşiyorsun da. Hal böyle olunca yalnızca psikoloji işleri ile münasebette ol(a)mıyorsun haliyle(!) Ol sebepten halleri kucaklayan arkadaş’larla asimetrik zeminlerde yan yana olduğum için bahtiyarım. Kendi çocukluğunun elinden tutan tüm Arkadaş’lara şükranla…
Gözde Kaya
Gözlerinizi kapatın ve özgürlüğün, adaletin, güvenin hakim olduğu sıcacık bir okul hayal edin. İşte, burası orası… Ayrılış seramonilerinde ağaçlara sarılıp vedalaşan ben burada doğanın kucağındayım. Etrafımızın yeşil ile çevrili olması evde gibi hissettiriyor bana belki de ondan bu güven hissi. Çocuklar, ağaçların gölgesinde oyunlarını özgürce oynarken uzaktan bir ukulele sesi gelir… Yetişkinliği bir kenara bırakıp sende katılırsın. Sıkışık kalıplardan çıkıp sevgiyi ve bilgiyi bir buket haline getirmek, her çocuğa bu buketi koklatıyor olmak hayallerimdendi. Var ol Arkadaş Okul. Böyle bir okulun varlığı beni hep şaşırtacak. Lavanta, ıtır ve mutluluk kokan hayalin bir parçası olmanın sevinciyle!
Hacer Gürhan
En çok bezelye yemeği yapmayı seviyorum. Bezelyeler boncuk gibiler. Çocuklar bezelye ayıklarken gülümseyerek onları izliyorum. Okul benmişim, ben de okulmuşum gibi hissediyorum. Sadece mutfağın değil, okulun bir parçası olduğumu biliyorum. Burası bana evimden bile güvenli, mahallemden bile eğlenceli geliyor. Doğal ürünlere ulaşmak için çabalamayı seviyorum. Okulda herkes mutfağımızda temiz gıda olsun diye çabalıyor. Doğrusu, yazın domates şişelemek bezdiriyor ama kışın kullanırken tebessüm ediyorum. Bazen 10 yıl öncesinde pişirdiğim poğaçayı yemiş bir çocuk geliyor; büyümüş kocaman olmuş; Hacer abla poğaça var mı diye kapıyı çalıyorlar. Buna pek keyifleniyorum
Onur Gülbudak
Bu okulda öğrendiğim en önemli şey, bu okulda asla yalnızca bir “şey” olamayacağım. Aşçı, bahçıvan, yük taşıyıcısı, grafik tasarımcı, psikolog fotoğrafçı, ıvır zıvırcı, gomalakçı, şamalakçı; hülasa, hayalci olmadan herhangi bir lakırdı yapılamayan bu okulda çoğulcu bir karakter kazandım. Düşünme, anlama, eyleme becerilerimi çok ama çok renklendirdiği için okuldan ve haliyle aklımdan, duygumdan geçen tüm canlılara, bu renkli mahallenin akışkanlığına şükranla.
Serap Baykal
Ben bir hayal kurdum, sanırım 6 yaşındayken. Okumayı yeni öğrenmiş olmanın hevesiyle kendimden küçük arkadaşlarıma resimli hikaye kitapları okurken. Çoğunluğun çocuklarda olduğu, yetişkinlerin de çocuk oyunları oynayıp çocuk şarkıları söylediği bir yer hayal ettim. Her şeyin çocukça olduğu, çocuğa ait olduğu bir yer. Yıllar içinde hayat farklı yaşanmışlıklarla farklı hayaller de kurdurttu bana. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu hayal ettim zamanla.
Şimdi Arkadaş Okul’dayım. Çocuklarla birlikte hayaller kurmaya devam ediyorum. Çocukluk hayallerinin bir gün gerçekleşebileceğine olan sonsuz inancımla.
Bambino
Kaşları kirpikleriyle yarışırcasına gözlerinin üzerine düşmüş. Düşük bütçeli sanatsal filmlerde oynayacak kalender aktörlerden. Gönlü ile uyumlu bir hali var. Aç gezinen kedinin tokluğunu kendi açlığına addeder de midesinin gurultusuyla gezinir. Yedi İklim ahalisinin “Küçük Emrah” melodramlı yüzüdür. Annesinden çok erken yaşlarda ayrı kalmaktan mı acaba bilemedim, standardın altında ya da üstünde kalan her türlü sevgiye kucak açar. Onda da insicamlılık ister. Her kedi meraklıdır; lakin Bambi erken politikleşen çocuklar gibidir; hemen atlamaz vakanın üstüne. Merak, kaygılı bir kediye dost olamaz. Çocukları kendi bilir. Kalabalığı sevmediğinden erken terk eder çocuklu atölyeleri. Aklını bırakır ve de akılda kalır. Avuçlarımın arasında su gibi akar tüyleri.
Bambino… İtalyan çocuk. Küçüktün bu ismi ilk Serap’tan duyduğunda. İki yıl geçti, bir kedi için uzun sanırım. Büyüdün! Bıraksak çocuğun olacaktı. Bende senin gibi kendi adına tutunanlardanım. İkimiz de artık yetişkin büyüklerdeniz. Bambino… İtalyan çocuk. Sen adınla hep çocuk mu kalacaksın?
Zeytin Ağacı
Zeytin ağacımız başlı başına bir okul gibidir. Çocuklarla sonbaharda heyecanlanmaya başlarız, zeytinler bize yavaş yavaş göz kırpar. Zeytin bizi toplamak için buluşturur. Kırmak için dayanıştırır, tatlanması için sabrettirir, yemek için paylaştırır. Budamak için misafir eder. Bir örümceğe yuva, altındaki komposta şemsiye olur. Kurda, kuşa, aşa Zeytin !
Hemşerimiz Homeros söylenceye göre Ege kıyılarını gezerken yorulur ve bir zeytin ağacı gölgesine oturur. Zeytin ağacı dile gelir ve yaşlı bilgenin kulağına şunları fısıldar: “Herkese aitim ve kimseye ait değilim, siz gelmeden öncede buradaydım, siz gittikten sonrada burada olacağım.
Okulumuzun zeytin ağacı bizden önce, dahası, bu yapıyı daha önce konut olarak kullananlardan da önce, buralardan yollar geçmezken, patikalar yaban hayatına açılırken buradaydı. Biz gittikten sonra da burada olacağını umut ediyoruz. Verdiği meyvelerle, bize hasatı, zeytin kırarken el göz koordinasyonunu, yapraklarından çay yapmayı, çekirdeğinden oyuncak yapmayı öğretiyor. Ne harika ki bir zeytin ağacı ile yaşıyoruz !
Erik Ağacı
Bahçedeki köşemde Yedi İklim’den önceki sessiz yalnızlığımdan sıyrılıp çocuk sesleriyle geçen onca mevsim…
Güzün dökülen yaprakların arasında minik adımların çıtırtıları…Derken kış… Çıplak dallarıma çocukların bıraktıkları “kuş yemlikleri” için gelen arkadaşlarım, kuşlarla paylaştığım rüzgarlı kış masalları.
Baharın ta köklerimden başlayarak verdiği işaretle patlayan çiçek tomurlarımı, başını kaldırdığında aniden fark eden bir çocuğun mucize tanığı bakışları. Çevremde dönmeye başlayan kelebekler, böcekler, karıncalar… Dallarıma kurulan salıncaklardaki çılgın kahkahalar.
Çocukların minik erik taslaklarımı gördüklerinde heyecanla çizip boyadıkları resimler.
En çok da unutulmaz “erik şenlikleri”nde minik avuçlarındaki erikleri acemi bir iştahla, bir gözleri kısık yemeğe çalışan çocuklarla bahçenin gerçek bir şöleni yaşaması.
Sonra… Yaz güneşinden kaçıp terli saçlarıyla serin, koyu gölgeli, dallarıma tırmanıp zafer çığlıkları atan rengarenk giysileriyle dostlarım.
Çocukların bana – bir ağaca – teşekkür etmek için, varlığımı kutsamak için allı morlu ipliklerle, kurdelelerle gövdemi sarıp donatarak beni bir düş ağacına çevirmeleri.
Her yıl artık büyük sulara doğru yol alacak Karabalıkların ardından hüzünle bakarken bilirim ki; İlkyaz çiçeklerimle, dallarımdaki kızılgerdanlarla, yaz başı olgunlaşan kırmızı sulu meyvelerimle, gölgemdeki çamur oyunu saatleriyle,belki de ilk ürkek tırmanma deneyimlerine tanıklık eden yapraklarımla her birinin unutulmaz çocukluk anı hazinelerinde saklıyım.
Okul bahçesindeki bir erik ağacı daha fazla ne dileyebilir ki ?